Bu Blogda Ara

24 Kasım 2012 Cumartesi

Yılancık Hastalığı Nedir? Belirtileri ve Tedavi Yöntemleri


Yılancık hastalığı, deride meydana gelen iltihap sonucu ortaya çıkan bir hastalık türüdür. Yılancığa sebep olan mikrop Amil adında yuvarlak ve minik bir şekildedir. Bu mikrop küçük bir yaradan bulaşabilen zararlı bir türdür. Vücutta lekeler bırakır ve özellikle kırmızı pullu,pulsuz lekelerdir,en çok da vücudun yüz kısmında yer alır ve burada şekillenip, büyürler. Deri üzerinde yer eden bu mikrop yanaklardan başlayarak burun deliği,göz altları ve kulak arkası olmak üzere mikrobun vücuda nüfuz etmesi sonucu kısa süre içerisinde hızlı bir şekilde yayılmaya başlar…
Hastalığın Belirtileri:
Mikrobun bulaşması sonucu vücutta aşırı yorgunluk,bitkinlik,halsizlik ve ateş baş gösterir. Yüksek ateş titreme ile birlikte daha da artarak bünyeyi halsiz kılar, bununla birlikte ileriki dönemlerde suratta kırmızı lekeler hızlı bir şekilde yayılmaya başlar… Alerjik rahatsızlıklardan ayrıldığı nokta ise hastalığın adının da geldiği noktadır. Deri’nin iyi kısmı ile kötü kısmı yılan gibi kıvrılarak birbirinden net bir şekilde ayrılır. Hastalıklı bölgeler daha parlak ve dokunulduğunda daha pürüssüz,kaygan bir yapıya sahiptir. Hasta’nın dili sürekli olarak paslı,ağzı kuru ve yüzü de şişkindir.Bazı hastalarda iltihapların yer değiştirdiği gözlemlenmiştir.Suratta başlayan kızarıklık farklı bölgelere de yayılabilmektedir. İltihap ve hastalık ilerledikçe ateş daha da yükselir ve ağızdaki kuruluk sürekli olarak artış gösterir. Uykular sık sık bölünür,kabuslar görülür ve genellikle terli bir şekilde uykudan uyanılır. İyileşme sürecinde ise dikkat etmeniz gereken nokta kırmızı lekelerin pul pul olarak dökülmeye başladığı dönemdir.Yüksek ateş,düşmeye başlar ve zamanla ağızdaki kuruluk dildeki pas yok olur.Hastalığın en tedirgin edici yanı ise; mikrobun kana karışması ve tüm vücudu ele geçirmesidir. İyileştikten sonra vücut bu hastalığın bağışıklığını kazanmaz ve mikrop tam anlamıyla yok edilemezse sürekli olarak hastalık kendini tekrarlar ve kanı zehirlemeye başlar…
Hastalığın Tedavisi Nasıldır?
İlk olarak doktor kontrolünü şiddetle tavsiye ediyoruz bunun yanı sıra yüksek ateş için evlerinizde uygulayabileceğiniz nemli bez uygun yöntemlerden bir tanesidir.Yüksek ateş için doktorunuz antibiyotik ve gerekli ilaçları sizlere önerecektir.Bunun yanı sıra kırmızı lekeler ve yaralar için de gerekli merhemler yine doktorunuz tarafından yazılacaktır…
Sulfamid ve penisilin tedavisi en bilinen ve en kesin çözümler arasında yer alır.Bu ilaçların piyasaya sürülmesinden sonra Yılancık hastalığının etkisi azalmış ve iyileşmeler daha kısa süreli olmuştur.Mikrop bu sayede tamamen öldürülüyor ve hastalığın tekrarlama durumu da söz konusu olmuyor.
Yılancık Hastalığından Nasıl Korunuruz?
Vücudumuzun temizliğine aşırı özen göstermeliyiz,bunun yanı sıra deriden herhangi bir şekilde kıl koparmak da bu hastalığın tetikleyicisidir. Özellikle sivilcelerin yolunması ve koparılması da çok zararlıdır… Koparılan yerden mikrop kolayca girebilmekte ve vücudu etkisi altına alabilmektedir bu yüzden dışarıdan gelebilecek zehre izin vermeyiniz.Hastalığın belirgin ve düzenli olarak yapılan bir aşısı yoktur yazının genelinde de bahsettiğim gibi Yılancık hastalığından korunmak adına vücudumuza biraz olsun özen göstermeli ve deri üzerinden herhangi bir parça koparmamalıyız.
Kaynakça:
http://www.saglikkutuphanesi.net/icerikdetay.asp?ID=1226
http://www.kadincasaglik.net/yilancik-hastaligi-nedir
http://www.saglik.ca/yilancik/

Anevrizma Hastalığı Nedir? Nasıl Tedavi Edilir?


Beyin damarlarına uygulanan yüksek basınç bu hastalığın başlangıcında büyük pay sahibidir.Damarlara aşırı uygulanan kan basıncı ve pompalama işlemi sonucu ağır baş ağrılarına verilen isimdir Anevrizma. Çocuklar ve yetişkinler olmak üzere tehdit ettiği yaş aralığı bir hayli fazladır… Hastalığın en büyük tetikleyicileri ise;Stres,sigara ve alkol…Küçük bir baş ağrısı bile bu hastalığı tetikleyebilir ve olumsuz sonuçlar doğurabilir.Anevrizma genelde 40-50 yaş grubu arasında çok daha sık görülmektedir. Daha erken yaşlarda görülen Anevrizma hastalığı ise; Damar hastalıkları ile bağlantılıdır. Bu hastalık genetik olarak da bilinmektedir ve erken teşhis,tedavi süreci gecikirse doğuracağı sonuçlar üzücü olabilir.

Nasıl Korunabiliriz?
Sigara ve alkol bu hastalığın en büyük destekçilerinden birkaçıdır,bu yüzden bu tür zararlı maddelerden bir an önce kurtulmanız gerekmektedir. Diyet,egzersiz ve düzenli beslenme programları hastalığa yakalanmadan önce de düzenli olarak muhakkak uygulanmalıdır. Hastalığın teşhis aşamasında küçük bir baş ağrısı sizler için uyarıcı olabilir.Uzmanlar Anevrizma hastalığı için erken teşhis’in önemini vurguluyor…Uzak durmanız gereken bir diğer husus ise;Stres.Eğer mümkünse stres yönetimi hakkında bilgiler edinmeniz ve bunun adına çalışmalar yapmanız sizin için faydalı olacaktır.Stres sahibi bir bünye daha çok yoruluyor ve daha fazla kan pompalıyor,aşırı derecede pompalanan kan hastalığın başında damarlara şiddetli bir baskı uyguluyor ve bunun sonucunda hastalık meydana geliyor.Daha ileri boyutlara ulaştığı durumlarda ise beyin kanamaları kaçınılmaz bir hal alıyor.
Hastalığın Belirtileri:
Bu hastalık belirgin bir şekilde ortaya çıkmaz ve kendini gizlemeye çalışır fakat belirti olarak sayabileceğimiz bir nokta vardır bu da zamansız meydana gelen kanamalardır. Normal bir kanamadan farklı olarak bu durumdan 1-2 hafta önce meydana gelen şiddetli baş ağrıları hastalığın belirtileri arasında gösterilebilir. Baş ağrıları sinüzit,üşütme gibi nedenlerle kıyaslanamaz çünkü akabinde kanamaları meydana getirecektir. Kanamalar ve baş ağrıları şiddetini arttırdığında bazı hastalar şuurunu kaybedebiliyor ve komada kalabiliyor. Normal bir baş ağrısının yanı sıra şiddetli bir ağrı ve ardı sıra getirdiği zamansız kanamalar Anevrizma için en büyük uyarıcı niteliğinde…
Hastalığın Tedavi Yöntemleri:
Anevrizma tedavisinde hekimler tarafından 2 tür ameliyat gerçekleştirilmektedir:

1- Açık cerrahi: Uzman hekimler tarafından kafatası açılarak beyin kıvrımları içerisinde yerleşmiş olan Anevrizma’ya ulaşılır ve anevrizma boynuna klip konularak anevrizma içerisine kan girişi engellenir.Bu müdahale sırasında kafatası ile birebir bağ kurulur ve hastalığı, Anevrizma’yı yakından gözlemlemek adına daha uygun bir müdahale türüdür.
2- Kapalı tedavi: Damar içerisinden kateter denilen uzun ve ince tüplerle anevrizmanın içine veya boynuna kadar ulaşılarak, anevrizma içerisine kan girişi engellenir.Açık cerrahi müdahaleye göre daha uzak ve dışarıdan gerçekleştirilen bir müdahale türüdür başarı oranı açık cerrahi ile aynı orandadır.
İki tedavi yöntemi de kesin çözüm için yeterlidir ve hastanın durumuna bağlı olarak uygulama aşamasına geçilmektedir.Hastalık saptandığı an da müdahale yöntemine karar vermek çok da kolay değildir.İlk olarak bu müdahaleyi yerinde ve doğru şekilde gerçekleştirecek uzmanların mevcut olması,Anevrizma’nın yeri,boyutu ve hangi müdahale’nin daha uygun olacağı konusunda yapılacak araştırmalar,iki farklı yöntemin hangisi daha az riskli gibi konular hasta’ya yapılacak müdahalede belirleyici unsur olarak yer almaktadır.

Lupus Hastalığı Nedir? Tedavi Yöntemleri Nelerdir?


Lupus hastalığı, bağışıklık sisteminin bozulması ile meydana gelen rahatsızlıklar silsilesidir.. Eklem ağrılarıyla birlikte yön bulan bu hastalık 20-40 yaş arası kadınlarda sıkça görülmektedir. Yapılan araştırmalar Lupus hastalarının %80′inin kadın olduğunu ortaya koymaktadır. Bu hastalığın temel nedeni ya da nelerin bu hastalığa sebep olduğu henüz tam olarak netleştirilememiştir…
Farklı durumlarda kullanılan bazı ilaçların Lupus hastalığının belirleyici olduğu düşünülmektedir,bu ilaçlardan bazıları şunlardır: Klorpromazin, hidralazin, izoniyazit, metildopa, prokainamit ve kinidin… Lupus hastalığının öldürücü bir yönü vardır,kalpte,böbrekte oluşturduğu iltihaplar tedavi konusunda geç kalınırsa ölüme neden olabilir. Hastalığın şiddeti bünyeye göre değişiklik gösterir,kimi vakalar ciddi kimi vakalar ise hafiftir. Lupus hastalığı en büyük hasarı böbrekler üzerinde sağlamaktadır. Lupus hastalığının tedavisinde kullanılan ilaçlar yan etkileri nedeniyle bir başka hastalığa da yol açabilir bu yüzden tedavi doktor kontrolünde ve düzenli bir şekilde gerçekleştirilmelidir.
Hastalığın Belirtileri Nelerdir?
Eklem ağrıları,yüksek ateş ve deride yer alan döküntüler en büyük belirtiler arasında yer almaktadır… Bu hastalığa yakalanan insanlarda yanak kısmından,burun kısmına doğru döküntüler ve izler meydana gelir. Diğer belirtiler arasında halsizlik, kilo kaybı, isteksizlik ve iştah kaybı sayılabilir. Sağlam bünyelerde hafif bir şekilde görülmeye başlanan Lupus için kısa süreli ilaç tedavisi yeterli olacaktır. Saç dökülmeleri ve saç diplerinde oluşan pulcuklar Lupus hastalığının diğer belirtileridir. Yukarıda belirttiğim hususlardan biri ile karşılaşsanız dahi doktorunuza görünmekte fayda var çünkü iltihap kalp zarında olabilir ya da belirttiğimiz gibi böbrekte ağır tahriplere yol açabilir bu da böbrek yetmezliğine yol açabilir.Erken teşhis her zaman için önemlidir ve tedavi konusunda sizlere her zaman hız kazandırır. Lupus teşhisi koymak doktorlar için de kolay değildir.Kan tahlili sonrası yapılan incelemeler 2-3 gün sürebilmektedir. Kötü huylu antikorların kan tahlillerinde kendini göstermesi zaman alabilmektedir bunun için sürekli olarak tahlillere mağruz kalabilirsiniz.
Hastalık Nasıl Tedavi Edilir?
Lupu,vücudun farklı bölgelerini ve değişik sistemlerini etkisi altına alabilmektedir. Az önce de belirttiğimiz gibi hafif yaşanan Lupus’ta kısa süreli ilaç tedavisi ya da deri’nin güneş’ten korunması yeterli olacaktır. Dinlenme,güneş ışınlarından bir süre uzak kalma ve özellikle tuzlu beslenme Lupus hastaları için en uygun tedavi yöntemidir. Bu hastalığı ağır bir şekilde geçiren hastalar için ise kortizon tedavisi şarttır.Uzman bir doktor tarafından gerçekleştirilmeli ve iyileşme süreci sonrası da düzenli doktor kontrolleri de şarttır,yine bir diğer tedavi yöntemi bu hastalığı hafif geçiren hastalar için hazırlanmış düzenli egzersiz programlarıdır.Hastalık ile bağlantılı gibi durmasa da bunun yanı sıra beslenmeniz de bir şekilde düzene sokuluyor ve sizlere uygun programlar hazırlanıyor.

Beyin Felci Nedir? Tedavisi Mümkün Müdür?


Halk arasında İnme olarak da bilinen Beyin Felci rahatsızlığı son dönemlerde daha sık görülmektedir. Boyun bölgesinde ve beyin damarlarında meydana gelen yerli yersiz şişmeler bu hastalığın sebeplerinden bazılarıdır. Küçük çocukların sakatlanmasına neden olan en büyük rahatsızlıklardan biri olarak bilinen beyin felci tedavi konusunda farklı yöntemleri de barındırmaktadır.
Uzmanlar tarafından rahatsızlık verici sinir sistemi bozukluğu olarak da tanımlanan bu hastalık erken teşhis konusunda hassastır. Beyne yeterli miktarda oksijen gitmemesi beyin felcinin nedenleri arasında yer almaktadır…Yetişkinlere nazaran bebeklerde de görülebilen bu hastalık özellikle 2.5-3 kilo’dan daha hafif bebeklerde daha sık görülmektedir.

4 farklı inme çeşidi mevcuttur fakat bunlar arasında en önemli ve hassas olanı beyin felcidir. Spastik beyin felci en fazla gözlemlenen ve daha çok meydana gelen beyin felci türüdür. Yeni dünyaya gelmiş bebeklerde gözlenen beyin felci çocuğun ileriki dönemlerini de diğer bebeklere göre çok daha farklı etkilemektedir.Yapılan araştırmalarda beyin felci olan çocuğun daha inatçı ve sinirli olduğu gözlemlenmiştir. İnatçılığın nedenleri arasında beyin fonksiyonlarının yeterli düzeyde ve gerekli sürede çalışmaması gösterilmektedir.Bu hastalık tüm vücudu etkisi altına alabilir kol ve bacak bölgesinde hareket zorluğu çeken hastalar özellikle kolunu kıpırdatma ve istediği şekilde hareket ettirme konusunda rahat davranamazlar…
Hastalığın Belirtileri Nelerdir?
İlk aşamada sağ ve sol kolun az önce de belirttiğimiz gibi hareket etme konusunda güçlük çekmesidir.Konuşma güçlüğü,anlama güçlüğü ve bilinç kaybı da hemen akabinde devam eden belirtiler arasında yer almaktadır.Özellikle hasta,konuşurken kuracağı cümleyi unutabilir ya da zaman zaman istemsiz saçmalayabilir.Kurduğu cümleler birbiri ile tutarsızdır.Görme bozuklukları ve baş ağrısı da hastalığın farklı belirtileri arasında yer almaktadır.
Hastalık Nasıl Tedavi Edilir? Mümkün müdür?
Beyin felci tedavisinde ilk hedef hastalığın daha fazla ilerlemesini önlemek ve buna bağlı olarak önlemler almaktır. Beyin felcinin tedavisi kesin sonuçlar doğurmaz bu anlamda tedavisi vardır diyemeyiz az önce de belirttiğim gibi tedavi yalnızca hastanın daha rahat yaşamasını ve acı çekmemesini sağlamaktır.Fiziksel terapi,tedavi yöntemleri arasında en yaygını ve en uygun olanıdır. Egzersizler sayesinde hastanın oynatamadığı eklemleri yumuşatılır ve bir süre sonra daha kolay hareket etmesi sağlanır… Fiziksel terapi düzenli bir şekilde gerçekleştirilmelidir. Hastayı zaman zaman zorlayabilir fakat düzenli yapıldığında sonuç muhakkak alınır.Eklem hareketleri daha net görülür ve hareket konusunda eskiye oranla belirgin bir ilerleme kaydedilir.
İlaç tedavisi eğer uygun görülürse gerçekleştirilir. İlaç tedavisinin amacı fiziksel terapi’ye hazırlıktır.Hastanın katılaşan ve sertleşen eklemlerini yumuşatmak adına kullanılan ilaçlar terapi için hazırlık aşaması niteliğindedir.
Cerrahi müdahale’den bahsedecek olursak,ameliyatlar riskli değildir ve kısa sürede iyileşme belirtileri gösterir.Eklemlerdeki rahatsızlıklar kısa sürede onarılır ve hareket konusunda belirgin ilerleme kaydedilir.

Boyun Düzleşmesi Nedir? Nasıl Tedavi Edilir?


Boyun düzleşmesi rahatsızlığı son dönemlerde özellikle genç nüfusta oldukça sık görülen bir hastalık türüdür. Bu hastalık türü yorgunluğun,stres’in ve aşırı düşünmenin neden olduğu bir hastalıktır. Boyun düzleşmesi, şekli C’ye benzeyen omurga’nın aşırı yüklenme,aşırı stres ve stres gibi nedenlerden dolayı omurga’nın I şeklini almasıdır. İnsan vücudundaki omurgaların belli bir duruşu ve şekli vardır,bu duruş ve şekil zamanla belirli nedenlerden dolayı farklılaşarak bazı rahatsızlıklara sebep olabilir… Boyun bölgemizdeki ve bel bölgemizdeki içe doğru gerçekleşen kavis, bu anatomik doğal duruşun temelidir. Bu doğal duruşu sağlayan ise yumuşak ve özel disklerdir. Bu disklerin kayması ya da belli nedenlerden dolayı şeklini kaybetmesi az önce de belirttiğimiz gibi boyun düzleşmesine neden olmaktadır.

Nasıl Anlaşılır ve Nedenleri Nelerdir?
Boyun düzleşmesinin en net belirtileri arasında kronik ağrılar ve boyun hareketlerinde zorluklar yer almaktadır… Boyuna alınan darbeler de bu hastalığın başlangıcı için uygun ortamı sağlamaktadır.Kronik ağrılar nedeniyle başvurduğunuz doktorunuz MR sayesinde sizlere sonucu net bir şekilde bildirecektir.Hastalığın adından da anlaşılacağı gibi çekilecek MR’da boynun düz bir hal aldığı görülüyorsa,hastalık başlamıştır.Hastalığın nedenlerinden bahsedecek olursak;Uzun süre öne eğik bir şekilde oturmak,aşırı yük kaldırmak,yüksek ve sert yastıklar kullanmak,koltuk ve kanepe gibi rahatsız yerlerde başın uygun pozisyon almadan yaslanması gibi birçok etken hastalığın başlaması için uygun ortamı oluşturmaktadır.

Hastalık Nasıl Tedavi Edilir?
Düzleşmiş boyun kavisini tekrar eski haline getirmek ve hastanın normal yaşamına devam etmesini sağlamak mümkündür. Doktor kontrolünde gerçekleştirilen ya da sizlere sunulan egzersiz programları sayesinde 2 ila 3 hafta gibi kısa bir sürede hastalığın tedavisi mümkündür. Egzersiz programı düzenli olarak gerçekleştirildiğinde hasta eski haline kavuşur ve daha rahat bir yaşam sürer,bunun yanı sıra verilen egzersiz programını düzenli ve sürekli olarak gerçekleştirmek ileri ki dönemlerde yaşanabilecek boyun fıtığı rahatsızlığını büyük ölçüde engeller. Hasta iyileştikten sonra egzersizleri bırakmamalıdır çünkü tekrarlama oranı çok yüksektir bu hastalığın.
Önceleri sıkça tercih edilen boyunluklar günümüzde yerini doğal egzersizlere bırakmıştır.Boyunluk,hastalara daha çok acı vermekte ve sızlanmalara neden olmaktadır.Egzersizler sayesinde hasta daha kısa sürede ve kolay bir şekilde iyileşmektedir bu nedenle boyunluk tedavisinden uzak durulmalıdır.
Hastalık Tedavi Edilmezse Ne Gibi Sıkıntılar Doğurabilir?
Hastalığın bir üst seviyesi boyun fıtığıdır,daha zahmetli ve daha yoğun bir bakım dönemi isteyen bu hastalık boyun düzleşmesine göre daha tehlikelidir. Kaslarda gerginlik,aşırı baş ağrıları,baş dönmesi,boyun fonksiyonlarında bozukluk gibi kalıcı rahatsızlıklara yol açabilir.
Hastalığın erken teşhisi ve tedavisi çok önemlidir. Ömür boyu sizleri rahatsız edecek ve yaşamınıza müdahale edebilecek kalıcı hasarlar meydana getirebilir.

» Lise 1 coğrafya konu anlatımı ve ders notları

DÜNYA’NIN HAREKETLERİ


Dünya’nın Kendi Ekseni Etrafında
Dönmesi (Günlük Hareket)

Dünya kendi ekseni etrafındaki dönüşünü, batıdan doğuya doğru 24 saatte tamamlar. Buna 1 gün denir.

Dünya, kendi ekseni etrafında atmosfer ile birlikte döndüğü için bu dönüş hissedilmez. Dünya’nın kendi ekseni etrafındaki hızı en fazla Ekvator üzerindedir. Bu hız saatte 1670 km.dir.

Dünya’nın Kendi Ekseni Etrafındaki Dönüşünün Sonuçları nelerdir:

Gece ve gündüz birbirini takip eder.

Güneş ışınlarının günlük geliş açıları değişir.

Günlük sıcaklık farkları meydana gelir. Bunun sonucunda;

– Fiziksel çözülme oluşur.

– Günlük basınç farkları oluşur.

– Meltem rüzgârları oluşur.

Merkez kaç kuvveti meydana gelir. Bunun sonucunda;

– Sürekli rüzgârların (Alize, Batı, Kutup) yönlerinde sapmalar meydana gelir.

– Okyanus akıntıları (Gulf - stream, Labrador, vs.) halkalar oluşturur ve yönlerinde sapmalar olur.

Yerel saat farkları meydana gelir.

Cisimlerin gün içindeki gölge uzunlukları değişir.

Güneş doğuda erken doğar, batar ve batıda geç doğar, batar.

Dinamik basınç kuşakları meydana gelir.


DÜNYANIN HIZI :

Dünyanın uzayda birden çok hareketi vardır.Biz bunlardan dünyanın kendi ekseni ve Güneş etrafındaki hareketi sırasındaki hızını inceleyeceğiz.


1-YÖRÜNGEDEKİ HIZI ünya güneş etrafında dönerken saatte107 bin km hızla döner.Bu hız dünya güneşe yaklaştığı zaman fazlalaşırken ,güneşten uzaklaştığı zaman hız azalır.Eğer bu hız şimdikinin iki katı olsaydı o zaman, bir gün 24 saat bir yıl 182,5 olurdu.Hız yarıya inseydi bir gün24 saat ,bir yıl 730,5 gün olurdu.

2-KENDİ EKSENİ ETRAFINDAKİ HIZI :

A)AÇISAL HIZ  NEDİR:Dünyanın birim zaman içinde taradığı açıya denir.

1-Dünyanın bir saatteki açısal hızı 15º dir.

2-Dünyadaki bütün meridyenler 24 saatte 360º lik aşıyla dönerler.

3-Her meridyenin açısal hızı eşittir.

4-Açısal hız meridyenlere bağlıdır.


B)ÇİZGİSEL HIZ:Enlemlere bağlıdır. Çizgisel hız ekvatordan kutuplara doğru gittikçe azalır.En fazla hız ekvatordadır.Ve saatte 1670km dir.Bu hız dünyanın 1 saatteki hızı 15º olduğu kabul edilip 15x111=1670 km şeklinde bulunur.Bu hızın farklı olması sonucunda :

1-Yerçekimi ekvatordan kutuplara gidildikçe artar.

2-Güneş ekvatorda çabuk doğar çabuk batar.Bu süre ekvatordan kutuplara gidildikçe artar.Bundan dolayı ekvatorda tan ve gurup vakitleri yoktur.

3-Gece – gündüz süresi en az ekvatorda değişirken en az kutuplarda değişir.

4-İki meridyen arasındaki zaman farkı her yerde aynı olur.


NOT: Eğer çizgisel hız iki katına çıksaydı 1 gün 12 saat bir yıl 730.5 gün olurdu.


DÜNYANIN GÜNEŞ ETRAFINDA YILLIK HAREKETİ VE SONUÇLARI EKSEN EĞİKLİĞİ

1. Dünya, kendi ekseni etrafındaki günlük dönüşünü sürdürürken, bir yandan da Güneş’in çevresinde dolanır. Dünya, Güneş etrafındaki dönüşünü elips şeklindeki bir yörünge üzerinde 365 gün 6 saatte tamamlar. Buna 1 yıl denir.

Dünya, 939 milyon km lik yörüngesi üzerinde saatte 108 bin km. hızla hareket eder.,


ELİPS BİÇİMİNDEKİ YÖRÜNGENİN SONUÇLARI NELERDİR

Dünya’nın Güneş’e olan uzaklığı sabit değildir. Bazen yaklaşırken, bazen uzaklaşır. Bunun nedeni, Dünya yörüngesinin elips şeklinde olmasıdır. Dünya’nın Güneş’e en yakın olduğu 3 Ocak tarihine Perihel (Günberi) denir. Dünya’nın Güneş’ten en uzak olduğu 4 Temmuz tarihine ise Afel (Günöte) denir.

*NOT:Dünya’nın Güneş’e yaklaşıp uzaklaşması, Dünya üzerindeki sıcaklık dağılışını belirgin olarak etkilemez. Sıcaklık dağılışını etkileyen temel etken güneş ışınlarının geliş açısıdır.*



Dünya’nın hızı sabit değildir. Hız, günberi tarihinde artarken, günöte tarihinde azalır. Bunun sonucunda;

– Mevsim süreleri farklıdır.

– Eylül ekinoksu iki günlük gecikmeyle gerçekleşir.

– Şubat ayı iki gün kısa sürer.


Dünya’nın Güneş Etrafındaki Dönüşünün Sonuçlarını açıklayınız:

Mevsimlerin oluşmasına ve değişmesine neden olur.

Mevsimlik sıcaklık farkları meydana gelir.

Kara ve denizler arasında sıcaklık farkları oluşur.

Muson rüzgârları meydana gelir.

Gece - gündüz uzunlukları değişir.

Güneş’in ufuk üzerinde doğduğu yer ve saat ile, Güneş’in ufukta battığı yer ve saat değişir.

Güneş ışınlarının yeryüzüne düşme açıları değişir.

Cisimlerin gölge boyları değişir.

Aydınlanma çemberi mevsimlere göre yer değiştirir.

Güneş ışınları yıl boyunca dönencelere bir kez, dönenceler arasına iki kez dik düşer.


Dünya’nın Eksen Eğikliği

Dünya’nın elips şeklindeki yörüngesinden geçen düzleme Ekliptik (yörünge) düzlemi, Ekvator’dan geçen düzleme ise Ekvator düzlemi denir.


Dünya ekseninin 23°27' eğik oluşunun sonuçları şunlardır:

Güneş ışınlarının yeryüzüne düşme açısı yıl boyunca değişir.

Güneş’in doğuş ve batış saatleri ile yerleri değişir.

Aydınlanma çemberinin sınırı mevsimlere göre değişir.

Mevsimlerin oluşumuna neden olur.

21 Aralık’ta Güney Yarım Küre’nin, 21 Haziran’da ise, Kuzey Yarım Küre’nin Güneş’e daha dönük olmasına neden olur.

Gece ile gündüz süreleri arasındaki farkın, Ekvator’dan kutuplara gidildikçe artmasına neden olur.

Yıl içinde cisimlerin gölge uzunlukları değişir.

Dönencelerin ve kutup dairelerinin sınırlarını belirleyerek, matematik iklim kuşaklarının oluşumuna neden olur.


Matematik İklim Kuşaklarının Oluşmasının Temel sebebi Eksen eğikliğidir...

EKSEN EĞİKLİĞİ OLMASAYDI NE OLURDU;

(Ekvator düzlemi ile ekliptik üst üste çakışsaydı veya yer ekseni ekliptiği dik olarak kesseydi)



Dönenceler ve kutup daireleri oluşmazdı.

Güneş ışınları sadece Ekvatora dik gelirdi.

Mevsim değişmesi olmazdı. Sürekli aynı mevsim hüküm sürerdi.

Aydınlanma dairesi sürekli kutup noktalarına teğet geçerdi.

Gece gündüz süreleri birbirine eşit olurdu.

Güneşin doğuş-batış konumu ve saati değişmezdi.

Kısacası; sürekli ekinoks durumu yaşanırdı.


EKSEN EĞİKLİĞİ 20°OLSAYDI NE OLURDU 


Güneş ışınlarının dik geldiği alan daralırdı.

Güneş ışınlarının düşme açısında değişim azalacağından,Ekvatoral bölgenin sıcaklık ortalaması artardı.

Kutup kuşağı ve tropikal kuşağın alanları daralırken , ılıman kuşak genişlerdi.

Yurdumuzda yazlar daha serin, kışlar daha ılık olurdu.

Kutup noktalarının sıcaklığı azalırdı.

NOT

Eksen eğikliği kaç derece ise Kutup noktalarına güneş ışınları en fazla o açıyla düşer.

Aydınlanma çizgisi daha az yer değiştireceğinden gece ile gündüz arasındaki fark azalırdı.

NOT

Eksen eğikliği küçüldükçe gece ile gündüz arasındaki fark azalır. Eksen eğikliği büyüdüğünde ise fark artar.



EKİNOKS - SOLSTİS GÜNLERİ VE ÖZELLİKLERİ( MEVSİMLER)

Dünya’nın Güneş etrafında dönmesi ve eksen eğikliğine bağlı olarak dört önemli gün ortaya çıkar. Bu günler aynı zamanda mevsimlerin başlangıcıdır.

21 Mart ve 23 Eylül tarihlerine ekinoks (gece - gündüz eşitliği) tarihleri, 21 Aralık ve 21 Haziran tarihlerine de solstis (gündönümü) tarihleri denir

21 HAZİRAN DURUMU:


a.. Kuzey Yarım Küre

Güneş ışınları Yengeç Dönencesi’ne 90°lik açı ile düşer.

Yaz mevsiminin başlangıcıdır.


En uzun gündüz, en kısa gece yaşanır.

Yengeç Dönencesi’nden kuzeye gidildikçe gündüz süresi uzar, gece süresi kısalır.

Bu tarihten itibaren gündüzler kısalmaya, geceler uzamaya başlar. Fakat 23 Eylül tarihine kadar gündüzler gecelerden uzundur.

Aydınlanma çemberi Kuzey Kutup Dairesi’ne teğet geçer.

Yengeç Dönencesi’nin kuzeyi, güneş ışınlarını yıl içerisinde alabileceği en dik açı ile alır. Bu tarihten itibaren güneş ışınlarının gelme açıları küçülmeye başlar.

Yengeç Dönencesi’nin kuzeyinde en kısa gölge yaşanır. Bu tarihten itibaren gölge boyları uzamaya başlar.

b. Güney Yarım Küre

Güneş ışınları Oğlak Dönencesi’ne 43°06' lık açı ile düşer.

Kış mevsiminin başlangıcıdır.


En uzun gece, en kısa gündüz yaşanır.

Oğlak Dönencesi’nden güneye gidildikçe gece süresi uzar, gündüz süresi kısalır.

Bu tarihten itibaren geceler kısalmaya, gündüzler uzamaya başlar. Fakat 23 Eylül tarihine kadar geceler gündüzlerden uzundur.

Aydınlanma çemberi Güney Kutup Dairesi’ne teğet geçer.

Oğlak Dönencesi’nin güneyi güneş ışınlarını yıl içerisinde alabileceği en dar açı ile alır. Bu tarihten itibaren güneş ışınlarının gelme açıları büyümeye başlar.

Oğlak Dönencesi’nin güneyinde en uzun gölge yaşanır. Bu tarihten itibaren gölge boyları kısalır.

23 EYLÜL DURUMU


Kuzey ve Güney Yarım Küre


Güneş ışınları öğle vakti Ekvator’a 90°lik açı ile düşer.

Gölge boyu Ekvator’da sıfırdır.


Güneş ışınları bu tarihten itibaren Güney Yarım Küre’ye dik düşmeye başlar.

Bu tarihten itibaren Kuzey Yarım Küre’de geceler, gündüzlerden uzun olmaya başlar. Güney Yarım Küre’de ise tam tersi olur.

Bu tarih Kuzey Yarım Küre’de Sonbahar, Güney Yarım Küre’de İlkbahar başlangıcıdır.

Aydınlanma çemberi kutup noktalarına teğet geçer. Bu tarihte Güneş her iki kutup noktasında da görülür.

Dünya’da gece ve gündüz birbirine eşit olur.

Bu tarih Kuzey Kutup Noktası’nda 6 aylık gecenin, Güney Kutup Noktası’nda ise 6 aylık gündüzün başlangıcıdır.

21 ARALIK DURUMU


a. Kuzey Yarım Küre

Güneş ışınları Yengeç Dönencesi’ne 43°06' lık açı ile gelir.

Kış mevsiminin başlangıcıdır.

En uzun gece, en kısa gündüz yaşanır.

Yengeç Dönencesi’nden kuzeye gidildikçe gece süresi uzar, gündüz süresi kısalır.

Bu tarihten itibaren geceler kısalmaya, gündüzler uzamaya başlar. Fakat 21 Mart tarihine kadar, geceler gündüzlerden uzundur.

Aydınlanma çemberi Kuzey Kutup Dairesi’ne teğet geçer.

Yengeç Dönencesi’nin kuzeyi güneş ışınlarını yıl içerisinde alabileceği en dar açı ile alır. Bu tarihten itibaren güneş ışınlarının gelme açıları büyümeye başlar.

Yengeç Dönencesi’nin kuzeyinde en uzun gölge yaşanır. Bu tarihten itibaren gölge boyları kısalmaya başlar.

b. Güney Yarım Küre

Güneş ışınları Oğlak Dönencesi’ne 90° lik açı ile gelir.

Yaz mevsiminin başlangıcıdır.

En uzun gündüz, en kısa gece yaşanır.

Oğlak Dönencesi’nden güneye gidildikçe gündüz süresi uzar, gece süresi kısalır.

Bu tarihten itibaren gündüzler kısalmaya geceler uzamaya başlar. Ancak 21 Mart tarihine kadar, gündüzler gecelerden uzundur.

Aydınlanma çemberi Güney Kutup Dairesi’ne teğet geçer.

Oğlak Dönencesi’nin güneyi güneş ışınlarını yıl içerisinde alabileceği en dik açı ile alır. Bu tarihten itibaren güneş ışınlarının gelme açıları küçülmeye başlar.

Oğlak Dönencesi’nin güneyinde en kısa gölge yaşanır. Bu tarihten itibaren gölge boyları uzamaya başlar.

21 MART DURUMU


Kuzey ve Güney Yarım Küre

Güneş ışınları öğle vakti Ekvator’a 90° lik açı ile düşer.

Gölge boyu Ekvator’da sıfırdır.

Güneş ışınları bu tarihten itibaren Kuzey Yarım Küre’ye dik düşmeye başlar.

Bu tarihten itibaren Güney Yarım Küre’de geceler, gündüzlerden uzun olmaya başlar. Kuzey Yarım Küre’de ise tam tersi olur.

Bu tarih Güney Yarım Küre’de Sonbahar, Kuzey Yarım Küre’de İlkbahar başlangıcıdır.

Aydınlanma çemberi kutup noktalarına teğet geçer. Bu tarihte Güneş her iki kutup noktasında da görülür.

Dünya’da gece ve gündüz süreleri birbirine eşit olur.

Bu tarih Güney Kutup Noktası’nda 6 aylık gecenin, Kuzey Kutup Noktası’nda ise 6 aylık gündüzün başlangıcıdır

20 Kasım 2012 Salı

Göbek Fıtığı Nedir? Nasıl Tedavi Edilir?


Göbek Fıtığı: Göbek fıtığı hastalığı,göbek deliği kenarından ya da iç kısmından çıkan yuvarlak ve küçük top şeklinde nitelendirilen bir görüntüye sahiptir. Bu hastalık özellikle hamile kadınlarda çok daha sık görülür. Normal bir göbek deliğine nazaran dışa doğru bombeli bir şekilde büyüyen fındık büyüklüğündeki et müdahale edilmediği takdirde daha büyük boyutlara ulaşabilir. Hamilelik bitiminde yok olan bu et eğer ki bu dönem sonrası hala büyümeye devam ediyorsa bu ciddi bir tehlike oluşturabilir ve doktor gözetiminde gerçekleştirilecek bir tedavi şarttır.
Hastalığın Belirtileri Nelerdir?
En büyük ve gözle görülebilen belirtilerden bir tanesi az önce de belirttiğim gibi göbek çukuru etrafında ve iç kısmında görülen fındık şeklindeki et parçasıdır. Göbekte var olan et zaman zaman şiddetli ağrılara ve sızılara neden olabilir. Özel durumlarda göbek fıtığı hastalığının ilginç bir yönü vardır.Ayakta net bir şekilde görülen bu çıkıntı,sırtüstü yatıldığı an da gözden kaybolur bu ise;Geriye doğru giden göbek fıtığı hastalığı olarak nitelendirilir.
Yalnızca hamile kadınlarda değil bebeklerde de bu hastalık görülebilir fakat ameliyat söz konusu olmayacağı için 4-5 yaşına kadar bu hastalık göz önünde bulundurulmaz ve genel olarak hastalık kendini zamanla yok eder. Hastalığın en sıkıntılı kesimi ise kilolu kişilerdir. Göbek fıtığı belirgin bir şekilde gözlemlenemez yalnızca ağrılar bu hastalığı açık eder. Hastalığın en net belirtileri az önce de belirttiğim gibi şişlik ve ağrılardır.Bel’de ağırlaşma ve kramp hissi göbek fıtığının belirgin görülme şeklidir.Kilolu kişilerde özel cihazlar ile bu hastalığın teşhisi yapılmaktadır.

Hastalığın Nedenleri Nelerdir?
Karın iç basıncının şiddetli bir şekilde artması ile birlikte bu hastalık meydana gelmektedir… Aşırı basınç,aşırı ıkınma,ağır yük kaldırma,bel bölgesine fazla yüklenme,oturup kalkma esnasında hızlı ve dikkatsiz davranma,aşırı kilo,güç kaybetme ve gebelik döneminde yaşanan bazı sıkıntılar bu hastalığın başlıca nedenleri arasında yer almaktadır.
Hastalığın Tedavisi Nasıl Yapılır?
Genel cerrahi müdahalelerde yama adı verilen şekilde yarı ameliyat tarzı bir tedavi yöntemi mevcuttur. Alınan et parçası dikiş yöntemi ile kapatılmakta ve bu tedavi yöntemine yama adı verilmektedir. Bu hastalık açık ve kapalı ameliyat olarak 2 farklı şekilde tedavi edilmektedir. Açık tedavi yönteminde standart ve her cerrah tarafından kullanılan uygun yamalar tercih edilmektedir, kapalı ameliyat yönteminde ise;Kompozit yama denilen farklı bir yöntem tercih edilir. Kompozit yamalar daha masraflı ve maddi anlamda ağır geldiği için hastalar tarafından reddedilebilir fakat bu hastalığın tedavisinde Kompozit yamalar daha güvenli ve daha konforludur. Göbek çevresindeki rahatsızlık çok aşırı büyük değilse lokal anestezi denilen yöntem de uygulanabilmektedir. Ameliyat günü ya da 1 gün sonrası hastayı taburcu etme durumu söz konusudur.Ağrısız ve acısız bir ameliyat sonucu hastalık iyileştirilebilir ve hasta normal hayatına devam edebilir.

Artroskopi Nedir? Nasıl Uygulanır?


Artroskopi iki latince kelimenin artros yani eklem ve skopi gözlemek anlamına gelen eklemlerin incelendiği bir ameliyat türüdür. Eklemlerde meydana gelen yapı bozuklarının optik olarak incelenmesine olanak sağlar. Fiberoptik sistemlerle küçük boyutlarda(4-4.5mm) açılan deliklerden görüntü kalitesi yüksek videolar çekilmektedir. Açılan bir başka delikten cerrahi işlemler için kullanılacak diğer aletlerle ameliyat devam edilebilir. Artroskopi ile zarar görmüş olan doku veya gerekli görülen kısımlar detaylı bir şekilde monitöre aktarıldığı için düzenli ve güvenli operasyonlar gerçekleştirilir.
Artroskopi sistemi ilk başlarda hastalıkların teşhisi için kullanılan görüntüleme sistemi olarak biliniyordu. İlerleyen zamanlarda görüntü ve teşhisin ardında gerekli operasyonlar yapılmaya başlandı, Operasyona uygun aletler ve gereçler üretildi.Üretilen bu aletler Artroskopi için kullanılan görüntü alma mekanizmasına benzer incelikte yapılmaya başlandı ve bu teşhis yöntemi bir tedavi yöntemi olarak boy göstermeye başladı.
Hata olan kişilerin Artroskopi yapılması istenirse ilk olarak lokal anestezi uygulanır. Artroskopi yapılacak hastaya cerrahi müdahale gerekiyorsa sıklıkla genel anestezi ve ya belden aşağı diye tabir edilen spinal anestezi uygulanır. Açılan 0.5cm lik bir delik Artroskopi yeterlidir fakat diğer işlemler için başka deliklerin açılması gerekebilir. Ameliyat olan kişi bir gün yattıktan sonra taburcu olur. Ameliyat sonrası hareket etmemeli, hareketi engelleyici koruyucular kullanılmalı ve eklem bölgesi zorlanmamalıdır. Diz, kalça, ayak, omuz gibi tüm eklemlerde uygulanabilir. Ameliyat sonrası şişme, kan toplanması gibi durumlar görülebilmektedir.

6.(Altıncı) Hastalık Nedir? Tedavi Yöntemleri Nelerdir?


Altıncı hastalık, özellikle küçük yaştaki çocuklarda daha sık olarak bebeklerde görülen, virüs yolu ile kolay bir şekilde bulaşabilen döküntülü bir hastalık türüdür. Altıncı hastalığın en belirgin bulaşma yöntemi virüsler ve bunun yanı sıra havada dolaşan ve akışkan halde olan sıvı damlacıklardır. Bebeklerde en az bir kez görülen bu hastalık kolay bir tedavi yöntemine sahiptir. Altıncı hastalığa neden olan virüs’ün ”Herpes” virüsü familyasındna geldiği uzmanlar tarafından kanıtlanmıştır… Hastalığın yayılması kolay fakat belirtileri çok da erken görülmemektedir.Virüs vücuda yerleştikten 2 ila 3 hafta sonra hastalığın ana belirtileri yavaş yavaş ortaya çıkmaktadır.
6.(Altıncı) Hastalığın Belirtileri Nelerdir?
İlk aşamada direkt olarak kendini belli etmeyen bu hastalık hekimler tarafından gizli bebek hastalığı olarak da bilinir…2 ila 3 hafta gibi bir süre sonra bebeğini ateşi 40 derece gibi yüksek bir rakama ulaştığında bu hastalığın ilk belirtileri görülmeye başlar. Bebeğin ateşi 1 hafta içerisinde kendiliğinden daha az seviyeye iner fakat bu süreçte doktor kontrolü şarttır. 6. Hastalık adı verilen bu hastalığın en büyük belirtilerinden bir diğeri ise;Su çiçeğine benzer kırmızı noktaların bebeğinizin vücudunu sarmaya başlamasıdır.Bu kırmızı lekeler pullu ve döküntülü bir şekilde bebeğinizin vücudunu hızlı bir şekilde kaplayacaktır. Bu hastalıkta ilginç olan bir nokta ilk aşamada döküntülü halde olmayan kırmızı lekeler,hastalığın olumlu yönde ilerlemesi sonucu döküntülü bir hal almasıdır.Çocuğunuzun vücudunda ki lekeler pullu ve döküntülü hale gelmeye başladığında hastalığın olumlu süreci başlamıştır. Genel olarak tüm bebekler bu hastalığa 1 kez yakalanır ve bu sayede bağışıklık kazanırlar daha sonraki dönemlerde görülmesi pek mümkün değildir.Elbette istisna durumlar olabilir fakat bu durumlar nadir olarak meydana gelir.Su çiçeği ve kızamık ile karıştırılan bu hastalığı ayıran en büyük özellik ise;Lekelerin kaşıntısız ve ağrısı olmasıdır.Bebek bünyesi zayıf olduğu için hastalığa bağlı kramplar sizleri korkutmasın.
6.(Altıncı) Hastalığın Tedavi Yöntemleri Nelerdir?
Bu hastalığın belirli bir ilaç tedavisi yoktur diyebiliriz.Yüksek ateş ve lekeler en büyük sıkıntılar.Ateş’in düşürülmesi ile bu lekeler de bebeğin vücudundan pul şeklinde dökülmeye başlayacaktır.Yetişkinlere uygulanan ateş düşürme yöntemleri bebeklerde kesinlikle uygulanmamalıdır.Islak bez yöntemi özellikle kaçınmanız gereken bir tedavi yöntemidir.Bebeklerde ilaç kullanımı da bu yaşlardan riskli olduğu için doktorların bu hastalık için önerdiği en güzel tedavi yöntemi bol bol sıvı tüketimi ve çok düşük dozda antibiyotik tedavisidir.Ateş,uzun süre düşürülmezse havale riski artabilir.

Lejyoner Hastalığı Nedir? Belirtileri ve Tedavi Yöntemleri Nelerdir?


Bakteriler nemli ortamlarda ve akıntı halinde olan sularda rahatlıkla barınabilir ve kolayca çoğalabilir. Klima hastalığı adı verilen bu hastalık adını, tahmin edeceğiniz üzere klima’dan almıştır.Klima içerisinde kolayca yer edebileceği gibi insan vücuduna yerleşmesi de çok zor değildir. Bakteriler klimada kolayca barınabiliyor ve yayılan havayı insanların soluması sonucu bünyeye nüfuz ediyor. Hastalığa halk arasında klima hastalığı denilmesinin sebebi de budur. Hastalığa sebep olan bakteriler özellikle büyük otellerin lobilerinde ve odalarında bulundurdukları klimalardan insanlara daha kolay bulaşabilmektedir.Dezenfekte edilmeyen sular ve bu tarz cihazlar da tehlike arz etmektedir.Su sistemlerinde üreyen ve yer edinen bakteriler aerosoller sayesinde havaya karışarak insan vücuduna kolayca girebiliyor.
Zayıf bünyeye sahip insanlar bu hastalığa daha kolay yakalanabilmektedir. İçki,sigara tüketimi bünye’nin zayıflamasına yol açan en önemli etkenlerden bazılarıdır…
Hastalığın Belirtileri:
Hastalığın belirtileri üst solunum yolları enfeksiyonları ile başlar.Kısa süreli ağrılar ve ateş yükselmesi de klasik belirtilerinden bazılarıdır. Legionella bakterisinin neden olduğu bu hastalık zatürre hastalığına yakın belirtiler gösterir fakat birebir aynı değildir.Karın ağrısı,ishal,mide bulantıları daha sık ve daha şiddetli bir hal almaktadır. Zatürre hastalığından belirti olarak ayrıldığı bir diğer nokta ise;Şiddetli olarak ortaya çıkan hastalık belirtilerinin yanı sıra bilinç kaybı ve unutkanlık da mevcuttur.Hastanın idrarında yapılan testler Legionella bakterisinin vücutta yer edindiğini ve yayıldığını belirgin bir şekilde ortaya koyar ve teşhis aşamasından sonra gerekli tedaviye kısa sürede başlanır.Zamanında teşhis’i yapılmayan bu hastalık şiddeti arttığı sürece ağrılara yol açar ve tedaviye başlanmayan hastalık ölüme yol açabilir…
Hastalıktan Nasıl Korunabiliriz?
Ciddi ve ölümcül bir hastalık olan lejyoner hastalığına yakalanmamak adına dezenfekte edilmiş ortamlarda bulunmalı,ev ve iş yerlerimizde kullanıdğımız su sistemli çalışan ürünlerin bakımına dikkat etmeliyiz.Ürünlerin su bulunan kısımlarında özel olarak temizlik ve bakım yapılmalıdır çünkü bakteriler bu ortamda kolayca üreyebiliyor ve insan vücuduna kolayca ulaşabiliyor.Özellikle suyun 70 derecede ve 30 dakika boyunca kaynatılması da önemli bir husus…Etkili temizleme yöntemlerinden olan metalik iyonizasyon en çok tercih edilen bakım yöntemidir.Klorlama yöntemi eskiden fazlasıyla kullanılmaktaydı şimdilerde ise,kanser etkisi ve yeterli temizleyemem durumundan dolayı yerini metalik iyonizasyon yöntemine bırakmıştır.

Hastalığın Tedavi Yöntemleri:
Hastalığın klasik tedavi yöntemi antibiyotik tedavisidir.Doktor kontrolünde gerçekleşen bu tedavi başlangıç sürecinden itibaren 2-3 hafta kadar sürmektedir.Antibiyotik kullanımı hasta kendini iyi hissetse bile bırakılmamalıdır.3 hafta sonunda tamamen yok edilen hastalık sonrası da gerekli doktor kontrolleri yapılmalıdır.Yanlış teşhislerde penisilin tedavisi uygulanmaktadır ve bir süre sonra penisilin’in bünyeye etki etmediği ve hastalığı olumsuz yönde etkilediği görülür bu süreç sonrasında doğru teşhis olarak Lejyoner hastalığı belirlenir ve düzenli antibiyotik tedavisine başlanır.

Meme İltihabı Nedir? Belirtileri ve Tedavi Yöntemleri Nelerdir?


Hastalıklı mikroorganizmaların ve özellikle emzirme döneminde olan annelerin süt kanallarında meydana gelen tıkanıklık sonucu oluşan rahatsızlıklardan bir tanesidir. Yüksek ateş,halsizlik,vücutta kızarıklık gibi daha birçok belirti ile karşınıza çıkabilmektedir. Az önce de belirttiğim gibi emzirme döneminde olan annelerde ve doğum sonrası birkaç haftalık dönemde görülmesi daha sık gerçekleşmektedir.
Hastalığın Nedenleri:
Yapılan araştırmalar, bebeğini emziren/emzirmeyen her 20-25 anneden birinde bu rahatsızlığın görüldüğünü ortaya koymaktadır.Meme iltihabı’nın bir diğer adı da Mastrit’tir… Enfeksiyon ilk olarak memede var olan çatlaklardan süt kanallarına doğru kadının bünyesine bağlı olarak hızlı ve yavaş şekilde dağılmaya ve yer etmeye başlar. Emzirme döneminde olmayan annelerde meme’nin aşırı şişmesi ve büyümesi de bu hastalığa neden olabilmektedir… Emzirme konusunda sıkıntı yaşayan ve dışarı aktarılması gereken sütü,yeterli seviyede aktaramayan kadınlarda sıkça görülmektedir,dışarı aktarılamayan süt meme içerisinde aşırı baskı yapar ve çatlakların oluşmasına yol açar,emzirme döneminde olan kadınlar genellikle,yorgun,bitkin ve halsiz bir bünyeye sahiptir. Meme uçlarının hassas ve küçük olması bu hastalığın gerçekleşmesine imkan sağlar.Emme konusunda sıkıntı yaşayan bebek anneye de zorluk çıkartır. Mastrit’in görülme evresi doğumdan sonraki 15-30 gün arasıdır.
Hastalığın Belirtileri ve Teşhis Aşaması:
Teşhis noktasında doktor desteğinden önce bireysel olarak da bu hastalığın farkına varabilirsiniz. Soğuk algınlığının tüm belirtileri bu hastalıkta mevcuttur.Yorgun bir vücut,halsizlik ve yoğun stres Mastrit’in belirtileri arasında yer almaktadır,bunun dışında göğüslerde meydana gelen aşırı şişlik,kızarıklıklar,yüksek ateş,yine mem uçlarında meydana gelen aşırı büyüme belirtiler arasında yer almaktadır. Mastrit net bir şekilde iki göğüste barınamaz.Tek göğüste yer alan iltihap diğer göğse sıçramaz fakat istisna durumlarda muhakkak mevcuttur…
Hastalık Nasıl Tedavi Edilir?
Hastalıkta en çok tercih edilen tedavi yöntemi antibiyotik tedavisidir.Antibiyotik tedavisi ortalama 15-20 gün sürmektedir. Tedaviye başlandıktan 2 ila 3 gün sonra hasta kendini iyi hissetmeye başlar fakat ilaç tedavisi asla yarıda kesilmemeli ve düzenli bir şekilde ilaç bitimine kadar devam edilmelidir.Doktor kontrolündeki tedavi dışında kişi evde de tedavi uygulayabilir.Bol sıvı tüketilmeli ve dışarı atılamayan süt özel makineler sayesinde alınmalıdır. Yoğun tempolu işlerden kaçınmalı ve istirahat etmelisiniz. Antibiyotik tedavisi ilaç bitiminde hastalığı yok etmediyse yeniden doktorunuza başvurmalısınız çünkü Mastrit göğüs kanserinin başlangıcı olarak da vücutta yer edinebilir…
Hastalık Anında Emzirme Dönemi:
Meme iltihabı’na yakalanan bir kadın bebeğini emzirme konusunda sıkıntı yaşayacaktır fakat bu bebeğe asla zarar vermez.Emzirme konusunda hasta acı çeker ve süt salınımı konusunda zorlanır.Anne vücudunda yer alan süt bu iltihaptan herhangi bir zarar görmez.

19 Kasım 2012 Pazartesi

Türkçe’de Anlatım Biçimleri


Duygu ve düşüncelerin sözlü veya yazılı olarak ifade edilmesine anlatım denir. Dilimizde anlatım biçimleri 4 ana başlık altında incelenir. Yazar, amacına uygun olarak bu anlatım biçimlerinden birini veya birkaçını kullanabilir. Bu sayede anlatmak istediği olayı veya ifade etmek istediği düşünceyi daha etkili ve kolay bir şekilde okuyucunun önüne serer.
Anlatım biçimleri; açıklayıcı anlatım, tartışmacı anlatım, öyküleyici anlatım ve betimleyici anlatım olarak çeşitlenir.
Açıklayıcı anlatım, bilgi verme amacı ile yazılan yazıların anlatım biçimidir. Esas amaç, okuyucuya bir konuda bilgi vermek ve onu aydınlatmaktır. Bu anlatım biçiminde açıklamalara, tanımlamalara ve örneklemelere yer verilir. Ders kitaplarında, ansiklopedilerde ve makalelerde açıklayıcı anlatım biçimi kullanılır. Nesnel bir dil ve yargılar içeren bu anlatım, tanık gösterme ve benzetmelerle desteklenebilir.
Tartışmacı anlatım, bir düşünceyi veya öneriyi çürütme, okuyucunun veya dinleyicinin düşüncelerini değiştirme amacı ile yola çıkan anlatım biçimidir. Tartışmacı anlatımda, yazar okura bir düşünceyi benimsetmeye çalışırken, diğer bir düşünceyi de çürütmeye yönelik ifadelerde bulunur. Yazar, sanki karşısında biri varmış, onunla sohbet ediyormuş ve tartışıyormuş gibi bir üslup kullanır. Eleştiri, makale, köşe yazıları ve denemeler tartışmacı anlatıma örnek olabilirler.
Öyküleyici anlatım, okuyucuyu bir olayın içine çeken anlatım biçimidir. Bu anlatım bir olayı anlatma amacı ile yola çıkar. Kişi, zaman ve mekan gibi destekleyici unsurlar ile okuyucu adeta olayın içinde yaşatılır. Roman, hikaye, masal, gezi yazısı ve anı gibi türler öyküleyici anlatım ile yazılırlar.
Betimleyici anlatım ise, varlıkların veya mekanların okuyucuya ayrıntılı bir şekilde tasvir edilerek aktarılmasıdır. Bu anlatım biçiminde, yazar, varlıkların, eşyaların veya olayların en belirgin özelliklerini detaylı olarak tanıtıp okuyucunun önüne serer. İşitme, görme, koklama, tatma ve dokunma gibi duyulara hitap ederek ifade ettiği konunun, okuyucunun gözü önünde canlanmasını sağlar.

Hava Emmeli Roketlerin Kullanımı


NASA’’nın pek çok projeleri geleceğe ilham kaynağı olurken, projelerinden bir tanesi uzay yolculuklarını daha ucuz hale getiren daha sıradan bir motor teknolojisini göz önüne almaktadır. NASA mühendisleri, fırlatma aşamasında uzay mekiğinin yükünü daha hafifletmek adına yapılan çabaların ışığı altında, yerleşik yakıcı maddeye olan ihtiyacı ortadan kaldıracak yeni bir roket motoru tasarladılar. Bu yeni hava emmeli roket motoru, yörüngeye doğru hızlanırken oksijeni havadan ayırıp yakıtı yakacaktır.
İtme gücü sağlamak için havayı kendine çeken motor fikri yeni bir fikir değildir. Jet motorları yıllardır bu prensibe göre çalışmaktadır. Süpersonik jet motorları için hafif bir uzay mekiğini çalıştırmak üzere atmosferden havayı kullanmak, uzay mekiğini yörüngeye yerleştirme maliyetini büyük ölçüde düşürecektir. Mevcut olarak, yörüngeye oturtmak için her bir kilo için yaklaşık 22 bin dolarlık bir maliyet söz konusudur ve bu da 70 kg gelen bir kimseyi yörüngeye yerleştirmenin maliyetinin 1,5 milyon dolar olduğu anlamına gelir. NASA’’nın amacı önümüzdeki 25 yıl içerisinde fırlatma maliyetlerini sadece birkaç yüz dolar azaltmaktır. Bunu yapmanın bir yolunun tutuşma için gerekli olan binlerce kilogramdan fazla sıvı yakıtın miktarını azaltmak olduğuna inanıyorlar.
Motor

Klasik bir roket motorunda, sıvı bir yanıcı madde ile bir yakıt, sıcak gazların yüksek bir basınç ve hız meydana getirmek için yandıkları yanma haznesine pompalanırlar. Bu gazlar onları daha da hızlandıran enjektörlere akar ve daha sonra motoru terk eder. Bu işlem, uzay mekiği için bir itme gücü sağlar.
NASA, uzay aracının ağırlığını hızlı bir şekilde yaklaşık 1400 tona düşürecek olan sıvı yanıcıyı çıkartsalardı, fırlatma esnasında bir aracın ağırlığının kolayca düşebileceğini belirledi. Halen ağır bir araç olsa da yörüngeye yerleştirilecek olan araç için büyük bir maliyet azalması söz konusudur.
O halde, sıvı oksijeni kaldırırsanız yakıt yanamaz ve itme gücü sağlayamaz mıydı? Klasik bir roket motorunun normal işleyişinin dış kısmını düşünmelisiniz. Sıvı yanıcı yerine hava emmeli roket kullanmak, adında da belli olduğu gibi atmosferden havayı alacaktır. Daha sonra da onu yakıt ile birleştirip yakacak ve itme sağlayacaktır.
Roket tabanlı, birleşik devirli motor olarak da adlandırılabilen hava emmeli bir roket motoru jet motorlarına çok benzer. Jet motorunda hava kompresör tarafından emilir. Motor daha sonra havayı sıkıştırıp yakıt ile birleştirir ve güçlendirme ve itme sağlayan ürün ile yakar. Bir jet motoru sadece, parçalar aşırı ısınmaya başlamadan önceki, Mak 3 ya da 4 hızına ulaşmak için kullanılır (1 Mak = 1078 km/saat). Süpersonik bir yanmalı jet motorunda hava giriş ağzı havayı içine çeker. Araç, atmosfere doğru hızlanırken, hava yavaşlatırı ve sıkıştırılır. Yakıt, karışımın ve yanmanın gerçekleştiği süpersonik hava akışına eklenir. Yakıt, büyük bir olasılıkla sıvı hidrojen ve hidrokarbon yakıt içeren hava emmeli roketlerle kullanılır.
Yerden Kalkış
Hava emmeli roketler kadar verimlidir ancak ama kalkış için itme gücü sağlayamaz. NASA tarafından düşünülen iki seçenek var. Bunlar turbo jet ya da havası arttırılmış roket kullanmak üzere aracın yer ile ilişkini kesmek. Havası arttırılmış roket, yeterli yükseklikteki bir hıza ulaştığında (2 ya da 3 Mak hızı) yakıtın, atmosferde hava ile yanmasını arttırması, belki de 10 Mak hızına çıkınca değişip yeniden normalde roket işlevlerini görmesi bir kenara bırakılırsa normal bir roket motorudur. Bu havası arttırılmış roketler, havayı tutan bir tüpün içine yerleştirilmiştir ve geleneksel roketlerden %15 kadar daha fazla performans artışı sağlayabilir.
Bunun yanında NASA, manyetik kaldırma (Maglev) yönetimini kullanarak bir hava emmeli roketi fırlatmayı planlamaktadır. Maglev kullanarak, aracın hızını, havaya kalkmasından önce saatte 965 km gibi bir değere çıkartabilir.
Araç, havalanma sonrasında ses hızının iki katına ulaşırken, havası arttırılmış roketler susar. Bu durumda itme gücü, uçuşun yarısı için yakıtı yakmak üzere havayı içine soluyacak olan hava emmeli roket tarafından sağlanır. Bunun üstülüğü uzay mekiği gövdesinde, daha önceki uzay mekiklerin sahip olduğun kadar oksijen taşınmaması ve böylece fırlatma maliyetinin azalmasıdır. Araç, bir defasında ses hızının on katına çıktığında, yörüngeye son bir itme için geleneksel roket sistemine geçiş yapar.
Araç, yanıcı maddenin ağrılığını azaltacağından dolayı, mevcut uzay araçlarından daha kolay bir şekilde manevra yapabilecektir. Bu da hava emmeli rokette seyahat etmenin daha güvenli olacağını anlamına gelir. Sonuç olarak, normal vatandaşların bu araçlarda uzay turisti olarak uzaya seyahat edebilmelerine fırsat verir.
Marshall Merkezi ve Cleveland’’da bulunan NASA’nın Glenn Araştırma Merkezi, uçuş tatbikatları için ortak bir çalışmayla uçuş ağırlığı seviyesinde bir hava emmeli roket tasarlamayı planlamaktadır. Bu proje, hava emmeli roketlerin bir fırlatma aracı için yeteri kadar hafif olup üretilip üretilemeyeceği konusunda belirleyici bir rol olacaktır.

Aşı ve Serumun Faydaları Nelerdir?


Aşı, zayıflatılmış mikrop yapılarak hazırlanmış antijen içeren maddelerdir. Sağlıklı bir insan vücuduna bu zayıflatılmış mikrop antijenleri enjekte edilerek, kanda bu mikroba karşı antikor oluşması sağlanır. Daha sonraki bir zamanda, hastalık yaratan mikroorganizma vücuda girdiğinde kandaki antikor, bu mikroorganizmanın üremesini ve dolayısı ile yayılmasını engeller. Kandaki antikor seviyesi, belirli bir düzeyde kaldığı sürece vücut bu antijene karşı dirençlidir. Buna aktif bağışıklık denir.
Örnek olarak, grip aşısı olduğumuzu düşünelim. Vücudumuz sağlıklı iken bu mikrobu vücudumuza alır ve bu sayede bu mikroba karşı kanımızda antikor oluşmasını sağlarız. Sonraki kış aylarında grip mikrobu vücudumuza yerleşmek ve bizi hasta etmek istediğinde ise, vücudumuza daha önceden bu mikrobun zayıflatılmışı enjekte edildiği ve vücudumuz daha önce bu mikrobu tanıyarak ona karşı savaştığı için direnç gösteririz ve sağlığımızı koruruz.
Serum ise, hastalığa yol açan mikropların önce kültürünün hazırlanması, sonra artan dozlarda bir hayvana enjekte edilmesi ile yapılan bir maddedir. Hastalığa neden olan mikroorganizmalar kültürü yapıldıktan sonra giderek artan dozlarda hayvana verilir. Kanda antikor oluşur ve bu antikorun miktarı zamanla artar. Antikor içeren bu kan serumu, vücuduna hastalık mikrobu girmiş olan insana verilir. Vücudun kendi antikorlarını oluşturmasına kadar geçen zaman içinde mikrop üremesini engelleyen serum, pasif bağışıklık sağlar.
Bir canlının bağışıklık sistemi, onun hastalıklara kadar direncini belirler. Antikor oluşumu ve bağışıklık, genlerin kontrolü altındadır. Nesilden nesile aktarılan genler nedeni ile doğuştan kazanılmış bağışıklıklar vardır. Yeni doğan bir bebek birçok antikoru anneden almıştır. Bebek hayata geldikten 3 ay sonra kendi antikorlarını oluşturmaya ve bağışıklık sistemini geliştirmeye başlar.

Gezi Yazısı (Seyahatname) Nedir?


Bir yazarın, gezip gördüğü yerleri, kendi görüş ve düşüncelerini de katarak anlattığı yazılara gezi yazısı denir. Gezi yazısında yazar, seyahatleri sırasında etkilendiği yerlerin ilgi çekici yanlarını anlatır.
Gezi yazıları öğretici olma özelliği taşır. Çünkü okuyucuya bilmediği ve görmediği bir yer hakkında bilgi verir. Öyküleme biçimi ile kaleme alınan gezi yazıları, okuyucuya sanki anlatılan yere gitmiş ve orayı görmüş hissi yaşatır.
Bir gezi yazısı yazmanın en önemli başlangıcı, iyi bir gözlemci olmaktır. Yazar, iyi bir gözlemci ise gezi yazısı da o ölçüde keyifli ve etkileyici olur. Gezilen yerleri doğası, güzellikleri, tarihsel ve kültürel değerleri, insanları, örf ve adetleri anlatılır.
Gezi yazıları, tarif, coğrafya, dil, sanat ve sosyoloji gibi pek çok bilim dalı için de kaynak olma özelliği taşır. Örneğin, Evliya Çelebi’nin Seyahatname adlı eseri sayesinde, o dönemin dili, toplumsal yapısı ve tarihsel öğeleri hakkında bilgi sahibi olunmuştur.
Türk Edebiyatı gezi yazıları açısından oldukça zengindir. 16. yüzyıl Doğu Türkçesi ile yazılmış olan Babürname ve aynı yüzyılda Türk denizci Seydi Ali Reis tarafından kaleme alınmış olan Mirat’ül – Memalik adlı eserler, edebiyatımızın ilk gezi yazılarıdır.

Robotlar ve Robotik Sistemler


İnsanoğlu daima işlerini kolaylaştırmanın yollarını aramış ve çoğunlukla da bulmuştur. Örneğin tekerleğin icat edilmesinin arkaplanında taşıma işlerinin kolaylaştırılması ve hızlandırılması yatmaktadır. İnsanlığın ilk dönemlerinden günümüze kadar bu durum değişmemiştir. Hatta “işleri kolaylaştırma” isteği günümüzde teknolojinin de gelişmesiyle daha da ileri safhalara varmıştır.
Robot kavramı ilk olarak Çek yazar Karel Capek tarafından yazılan Rossum’s Universal Robots adlı romanda kullanılmıştır.Bu romanda robotlar insani duygulardan yoksun mekanik ve otonom varlıklar olarak tasvir edilmiştir.Bu roman sonraki dönemlerde birçok bilim-kurgu yazarına ilham kaynağı olmuştur.Aslında robotik biliminin hikayesi bu romanla başlamamıştır.Eski yunan eserlerinde de otonom olarak hareket eden benzer varlıklara rastlamak mümkündür.
Otomatik makinalar geliştirme konusunda çalışmalar yapan ilk bilim adamı El Cezeri’dir. 12.yüzyılda yaşamış olan bu müslüman bilim adamı otomatik saat, otomatik hizmetçi,otomatik müzik aletleri gibi icatlar yaparak robotik biliminin gelişmesine çok büyük katkılar sağlamıştır.
ROBOT NEDİR ?
Robot;otonom olarak ya da önceden programlanmış görevleri yerine getirebilen elektro-mekanik cihazdır.Robotlar bir operatör nezaretinde çalışabildikleri gibi bir bilgisayar yazılımının kontrolüyle de çalışabilirler.Düşünülenin aksine robotların çoğu insana benzemezler.İnsan benzeri robotlar Android olarak adlandırılmaktadır.Bundan 30-40 yıl önce bilim-kurgu filmlerinde gördüğümüz Androidler günümüzde neredeyse gerçekleşmiştir.
ROBOTİK NEDİR ?
Robotik kavramı; günlük yaşantımızda ya da endüstriyel alanda insanların kolayca yapamayacakları, yaparken sıkılacakları,güvenliklerini tehlikeye düşürecek işlerin yapılmasında kullanılan, günümüzde daha çok elektromekanik yapıya sahip makinaların tasarımı ve üretimi ile ilgilenen bilim dalını ifade etmektedir.

ROBOTLAR NASIL ÇALIŞIR ?
Bir cihazın robot olarak ifade edilebilmesi için öncelikle otonom çalışması gerekir.Yani doğrudan bir insanın müdahalesi olmadan karşılaştığı şartlara göre kendi kararını verebilmelidir.Örneğin; bir mobilyacı çeşitli aletler kullanarak bir masa yapabilir.Testere,keser,elektrikle çalışan şerit testere,planya gibi alet ve makinalar doğrudan insan müdahalesiyle çalıştıkları için robot olarak tanımlanamazlar. Ancak günümüzde artık endüstride kullanım alanı oldukça artmış olan CNC (Computer Numarical Control) makinalar robot kavramı içerisinde ifade edilebilir.Çünkü bu makinalar önceden kendilerine yüklene programların direktifleri doğrultusunda doğrudan insan müdahalesi olmadan istenilen ürünleri üretebilmektedirler.
Robotları 3 ana kısıma ayırabiliriz:
1-Sensörler(Algılayıcılar)
2-Elektronik Karar Mekanizması
3-Mekanik Uygulayıcılar
Sensörler ısı, ışık, manyetizma, akım, gerilim, hız gibi fiziksel büyüklükleri algılayabilen genellikle elektronik yapıya sahip algılayıcılardır. Bu algılayıcılar algıladıkları fiziksel büyüklükleri elektriksel sinyallere dönüştürerek elektronik karar mekanizmasına gönderirler.
Elektronik Karar Mekanizması çoğunlukla bir yazılım desteğiyle gelen sinyallerin değerine göre Mekanik Uygulayıcıları harekete geçirir.Bu harekete geçirme işlemi yine elektrik sinyalleri ile olmaktadır. Bazı durumlarda ise sensöre gerek kalmadan direkt olarak yazılımdan verilen komutlarla da Mekanik Uygulayıcılara sinyal gönderilebilmektedir.
Son aşamada ise Mekanik Uygulayıcı olarak adlandırdığımız kısım Elektronik Karar Mekanizmasından gelen sinyale göre harekete geçerek kendisinden beklenen işlemi yapar.
ROBOTİK SİSTEMLERİN GELECEĞİ
Robotik biliminin günümüzdeki durumuna baktığımızda geleceğinin çok parlak olacağı aşikardır. Endüstriyel alandan çıkıp evlere girme hazırlıkları yapan robotların varlığı bu düşüncemizi pekiştirmektedir. Hasta bakıcı robotlar,temizlik robotları artık düşünce aşamasından çıkıp pratik sahaya inmiş durumda.İnsansı robot Asimo’yu hepimiz biliyoruz ve yaptıklarını hayretle izliyoruz.Belki de bu durum bazılarını gelecek konusunda endişelendiriyor. Acaba robotların hakim olacağı bir dünya mı bekliyor bizi ?

Ganglion Kisti Nedir? Nasıl Oluşur? Tedavisi Nasıldır?


Ganglion kisti genelde bilekte, bilet topuğu denilen kısımda meydana gelen bir şişliktir. Normal bir görünümü olmamasına rağmen kişiye acı vermez, kaşıntı ve hareket zorluğuna neden olmamaktadır. Ganglion kistleri kişide aniden ortaya çıkmakta ve hızlı bir şekilde irileşmektedir. Tam olarak neden meydana geldiği, ve nelerin sebep olduğu bilinmemektedir. Bilekte, parmakların birleşim bölgelerinde ve sık görülmese de kulak memesi, ağız içindede oluşabilmektedir.

Eklem bölgelerinde meydana gelen bu şişliğin içinde eklem sıvısı ve buna benzer şekilde başka sıvılarda bulunmaktadır. Hareketi bilekte fazla olan kişilerde sık görülen, harekete devam edildikçe hacmi artan bir hastalıktır. Doktora gösterildiğinde genel tedavi olarak bölgenin hareketinin kısıtlanması tavsiye edilmekte, gerekli durumlarda alçı uygulanmakta ve bileğin sıkı bir bandaj ile bağlanmasının ardından kistin hacminin gözlemlenmesi duruma göre hareket edilmesi gerekmektedir. Kist alınan önlemler ile küçülüp kaybolabilir, ve ya aynı ebatta kalabilmektedir.
Gaglion gerekli beklemenin ardından küçülme göstermez ve hastayı görsel ve ya fiziksel bir şekilde rahatsız etmeye başlarsa, aspirasyon denilen bir yöntemle sivilceden yağ alınır gibi, kistin sıvısı boşaltılır. Bazı durumlarda sıvının yoğun olmasından dolayı sıvı dışarı çekilemez. Bu işlemin ardından kist şişebilir, ve ağrıya neden olabilir. Boşaltılma işlemi başarı ile yapılan kistler kısa süre sonra tekrar oluşabilirler. En son çare olarak ameliyat ile ganglion çıkarılmaktadır. Operasyondan sonrada ganglionun tekrar etme durumu söz konusudu

Kutadgu Bilig Nedir?


Kutadgu Bilig, 1070 yılında Yusuf Has Hacip tarafından yazılan bir eserdir. Türk Edebiyatı’nda İslam kültürünün özelliklerini taşıyan ilk üründür. Kutadgu Bilig, kelime anlamı ile “Kutlu Olma Bilgisi” demektir. Bir çok yönden Türk Edebiyatı için ilklerden olmuştur.
İslam kültürü etkisindeki ilk eser olan Kutadgu Bilig, doğu lehçesi yani Hakaniye Türkçesi ile yazılmıştır. Farsça ve Arapça sözcüklerin de kullanıldığı Kutadgu Bilig, yazarı olan Yusuf Has Hacip tarafından 1070 yılında Doğu Karahanlı Hükümdarı Tabgaç Buğra Han’a sunulmuştur. Türk Edebiyatı’nın aruz ölçüsü ile yazılan ilk eseri olma özelliğini de taşıyan bu ölümsüz eser, ayrıca edebiyatımızın ilk mesnevisidir. 6645 beyitten oluşur.
Bu eserde ideal bir devlet yönetiminin nasıl olması gerektiği anlatılmıştır. Yazar Yusuf Has Hacip, eserde, bireyin ve toplumun mutlu olabilmesi için izlenmesi gereken siyaseti incelemiştir. Bu açıdan, bir politika kitabı yani siyasetname özelliği de taşır.
Kutadgu Bilig’de dört kişi vardır. Bunlar sembolikleştirilmiş öğelerdir. Gündoğdu adı ile bahsedilen hükümdar, adaleti temsil ederken, Aytoldı adlı vezir mutluluğu, vezirin oğlu Ögdülmüş adlı kişi aklı ve Odgurmuş adlı dindar bir kişi de hayatın sonunu sembolize eder.
Eser, bu dört kişinin karşılıklı konuşması şeklinde işlenmiştir.İyilik etmenin faydaları, bilgi ve aklın meziyetleri, devlet, adalet, çocuk terbiyesi, görgü kuralları, doğruluk, insanlık, dostluk ve evlilik gibi konulara değinilmiştir.
Günümüz Türkçesine çevrilmiş olan Kutadgu Bilig’den örnekler aşağıda verilmiştir.
“Anlatış ve bilgiye tercüman olan dildir, insanı aydınlatan güzel dilin kıymetini bilin.”
“İnsanı dil kıymetlendirir ve insan onunla mutluluk bulur.”
“İnsanı dil kıymetten düşürür ve insanın dil yüzünden başı gider.”

Otomobil Aşıklarına Özel Otel: Auto Hotel V8 – Stuttgart/Almanya


Otomobil Aşıkları için Özel Tasarlanmış Otel ve Galeri
Otomobil severler Almanya’ya yolunuz düşerse bu otelde konaklayın. 2009’’da açılan Hotel V8, 1915’te Bobingen Havalimanı olarak hizmete girmişti, ancak 2. Dünya savaşından ve bombalardan oldukça etkilenen bina kullanılmaz hale gelmiştir.
2009 yılında binanın yarısı otel yarısı da Meilenwerk Modern Otomobil Müzesi; nostaljik ve koleksiyon otomobillerin yer aldığı bir galeriden oluşmaktadır. Müze 3 (üç) büyük hangardan oluşmaktadır. Tüm tesis 2011 yılında tamamen yenilenmiştir. Otel odalarında 10 (on) farklı tema kullanılmıştır.
Otel 4 (dört) yıldız kategorisinde olup, fiyatları da 4 (dört) yıldızlı bir otel seviyesindedir. Stuttgart merkeze 10 – 15 km mesafede otoban üzerindedir. Bir otelde bakılması gerekilen özellikler çerçevesinde temizlik, uyku kalitesi, personel ve güler yüzlülük ve hizmet bakımından gerçekten başarılı bir otel. Standart odalar için fiyatlar gecelik 130-€ ile 150-€ arasında oda temalarına göre değişiklik göstermektedir. Değişik temalarda daha yüksek fiyatlarda bulunmaktadır.
Tesis içerisinde taze ekmek ve hamur işleri ile ilgili büyük bir kahve dükkanı ve De Senora isimli harika bir restoran da bulunmaktadır. ( De Senora benim en beğendiğim restoran, siz diğerlerini de deneyebilirsiniz )