Osmanlı Devleti’nde batıya yöneliş, imparatorluğun dağılmaya başlamasından sonra ortaya çıkan bir fikir akımıdır. Zevk ve eğlence dönemi olan Lale Devri’nde, bazı sanat eserlerinde batı taklitçiliği görülmeye başlanmıştır. Bu, özellikle askeri, bilim ve eğitim alanlarında artarak Tanzimat dönemine kadar sürmüştür.
Edebiyatta, sadece dilde Osmanlıcayı kullanıp, biçim, biçem ve içerikte tümüyle batıyı benimseyen topluluk, Servet-i Fünun dergisini çıkaran Edebiyat-ı Cedide topluluğudur.
20. yüzyılın başlarında devam etmekte olan Batı hayranlığı, Fecr-i Ati topluluğu sayesinde biraz hareketlense de topluluğun kısa ömürlü olmasından dolayı, yalnızca belli başlı yazarların eserlerinde varlığını sürdürür. Bu sanatçılar arasında Ahmet Haşim, Batı edebiyatını Türk edebiyatına en iyi yansıtan edebi kişilik olmuştur.
Fecr-i Ati topluluğu, 1909 yılında kurulmuş olup, yirmi-otuz yaşlarındaki genç edebiyatların birleşmesiyle oluşmuştur. Bu grupta yer alan sanatçılar, üslupta, söyleyişte ve içerikte tam bir batı hayranlığı ile Servet-i Fünun edebiyat hareketinin devamı olmak istemişlerdir.
Osmanlı ülkesinde 1908 yılında Meşrutiyet’in ilanından sonra yapılan ilk edebi hareket Fecr-i Ati toplantısıdır. Değişik edebiyat ve sanat dergilerinde yazmakta olan gençler, Şahabettin Süleyman’ın çabalarıyla bir araya gelirler. Amaçlarının eskidiğine inandıkları Servet-i Fünuncular karşısında Avrupa edebiyatına daha yakın ve benzeyen bir edebiyat oluşturmaya çalışmışlardır.
Hilal basımevinin bir odasında kurulacak topluluğa, uzun tartışmalardan sonra, Faik Ali’nin önerdiği Fecr-i Ati yani Geleceğin Doğuşu adı verilmiştir. Yayın organları ise Servet-i Fünun dergisidir. Fecr-i Aticiler, dergide kendilerini tanıtan bir bildiri yayınlarlar. Bildiriyi imzalayan sanatçılar arasında, Ahmet Samim, Ahmet Haşim, Emin Bülent, Emin Lami, Tahsin Nahit, Celal Sahir, Cemil Süleyman, Hamdullah Suphi, Refik Halit, Şahabettin Süleyman, Abdülhak Hayri, İzzet Meli, Ali Canip, Ali Süha, Faik Ali, Fazıl Ahmet, Mehmet Behçet, Mehmet Rüştü, Köprülüzade Mehmet Fuat, Müfit Ratip, Yakup Kadri Karaosmanoğlu vardır.
Topluluğa başkanlık eden sanatçılar ise, Faik Ali, Celal Sahir, Hamdullah Suphi’dir. Topluluğun sözcülüğünü yapan sanatçı ise Yakup Kadri’dir. Fecr-i Aticilerin ilkesi ise, “Sanat şahsi ve muhteremdir.” olmuştur.
Topluluğun amaçları dilin, yazının, edebi ve toplumsal bilimlerin gelişmesini sağlamak, kabiliyetli sanatçıları bir çatı altında toplayarak, birlik ve beraberliğin sağlayacağı güçle, toplumu aydınlatmak; topluluk üyelerinin eserlerini birleştiren bir kitaplık oluşturmak, topluluğun üyelerine ve toplumdaki kişilere, bir yarışma düzenleyerek batının önemli yapıtlarının tercümelerini yaptırmak; topluma açık konuşmalar yaparak halkın edebiyat ve sanat konularındaki bilgilerini artırmak; Avrupa’daki benzer kurumlarla bağlantı kurarak, ülkenin eserlerini Avrupa’ya; Avrupa’nın eserlerini de doğuya tanıtmaktır.
Fecr-i Ati topluluğu bu amaçları yerine getirememiş, Servet-i Fünun’a karşı çıkmakla birlikte, özellikle dil bakımından onlardan ayrılamamıştır. Bundan dolayı, Fecr-i Ati topluluğu Servet-i Fünun’un devamı sayılmıştır.
Bu topluluk, dünyaya bakış açıları, yetenekleri ayrı; fakat coşkulu gençlerden oluşmaktaydı. Buna rağmen zaman geçtikçe onlar da Servet-i Fünuncular gibi eserlerinde Arapça, Farsça sözcükler ve ağır tamlamalar kullanmışlardır. Onlar da bilinen temaların dışına çıkmamış, aşk temasını bolca işlemişlerdir. Aruz ölçüsünü kullanmışlar, nesirde yapmacıklığa düşmüşler ve Türk edebiyatına bir yenilik kazandıramamışlardır.
Fecr-i Aticiler belli bir sanat anlayışını ve değer ölçülerini değil, bireysel özgürlüğü ve çeşitliliği savunmuşlardır. Bu topluluktaki üyelerin her biri, kendi duygu ve düşüncelerine göre bir güzellik ve estetik yaratma gayesine düşmüşlerdir.
Yakup Kadri, Fecr-i Ati’nin sanat anlayışını şu sözlerle belirtmiştir:
“Sanat bazı şekiller, renkler, sesler ve hayaller karşısında müstesna bir zevk duyan seçkin bir insan azlığının ruhundan doğar. Sihirli bir gölü andıran bu ruh, kendine akseden şeylere, sathındaki ürperişlere göre, türlü şekiller verir ve onları harekete geçirip canlandırır.
Sanat kadar sanatkar da tam bir hürriyete muhtaçtır. Bir şaire: ‘Sen şunu terennüm edeceksin!’ veya bir romancıya: ‘Sen filan falan çevreleri, filan ve falan insanları anlatacaksın!’ emrini vermek, mavi gözlü bir kimseye ‘senin gözlerin kara olacak.’ demek kadar gülünç, abes ve tabiata aykırı bir fikir istibdadıdır. Sanat şahsi ve muhteremdir. Ben, aşk şiirleri yazarım, siz vatan şiirleri… Fakat hiçbir vakit sizin bana kendi yaptığınızı yapmaya zorlamak hakkınız yoktur.”
Bu devirde Osmanlı toplumu sıkıntılı ve zor günler geçirmekteydi. Trablusgarp ve Balkan savaşlarında alınan yenilgiler topluluktaki yazar ve şairleri bireysel konulara yönlendirmiştir.
Mehmet Emin Yurdakul’un önderliğini üstlendiği “Türkçe Şiirler” kendine destekçi buluyor, Selanik’te çıkarılan Genç Kalemler dergisinde yeni lisan hareketi ve Milli Edebiyat akımı gün geçtikçe yayılıyordu. Bu da, Fecr-i Aticilerin sonunu getirmiştir. Bunun sonucunda topluluk 1912 yılında dağılmıştır. Sanatçıların çoğu kendi duygu ve düşüncelerine göre eser vermeye devam etmişlerdir. Hamdullah Suphi şöyle demiştir: “Cemiyetimizin çalışmaları neticesiz kalmadı. Müşterek bir isim altında olmasa bile Fecr-i Ati’ye girmiş olan genç kalem adamları zamanla ehemmiyeti derece derece farklı, fakat edebiyatımızda yer tutan eserler vücuda getirdiler.”
Şiirde ön plana çıkan Fecr-i Ati üyeleri Ahmet Haşim, Emin Bülent, Tahsin Nahit, Mehmet Behçet’tir. Öykü ve romanın ünlü temsilcileri ise Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Refik Halit Karay, Cemil Süleyman, İzzet Melih, düzyazıda ise Şahabettin Süleyman, Fazıl Ahmet Aykaç, Müfit Ratip, Hamdullah Suphi Tanrıöver, Mehmet Fuat Köprülü’dür.
Fecr-i Ati Bildirisinden Bir Kısım
“Şimdiye kadar memleketimizde edebiyat kelimesinin haiz olduğu ehemmiyet ve ciddiyeti anlatan, tereddüt etmeden söyleyebiliriz ki, pek az kimse gelmiştir. Edebiyat tarihimizi tetkik edersek en parlak devirlerinde bile edebiyatın en geniş anlamıyla anlaşılıp anlatılmadığını görürüz. Onun için bizde sanat ve edebiyat, daima boş vakitlerin latif bir arkadaşı olmaktan fazla bir ehemmiyet almamış ve bunların nasıl duygu terbiyesinin gelişimine hizmet etmek yoluyla bir milletin ilerlemesinin öncüsü olduğu takdir edilememiştir. Eski çağlardan ayrılıp çağımıza doğru gelince yavaş yavaş esinlenme biçiminin bir değişmeye uğradığını görüyoruz. Kemal Bey ve çağdaşları birçok münasebetlerle bu husustaki fikirlerini söylemişlerdir. Kemal Bey’in ‘Edebiyatsız millet, dilsiz insan kabilindendir.’ sözü meşhurdur. Fakat kamuoyunun anlamaktan ve anlamak için iyiliksever ve ciddi bir öncü bulamamaktan doğan lakaydisine böyle bir cümlenin çare olması elbette mümkün değildir. Bu zamana mahsus edebiyatların da bu hususta hidematı görülmekle beraber Osmanlı kamuoyunun bu rehberi kat’i surette tarih, itiraf etmeli ki Edebiyat-ı Cedide’nin genç ve faal zekâlarının Servet-i Fünun sahifelerinde ilk (edebiyat) mesleğini kurdukları zamana tesadüf eder. Bu edebi heyetin önde gelenleri, o mecmuanın sahifelerinde muhitini aydınlatan parlak bir topluluk vazifesini görüyordu. Fakat hükümetin gittikçe artan zulmü onların kalemlerine ilk sert ve yok edici darbeyi indirdi. Ve bunlar ilerde tekrar toplanmak ümidi ile dağılıp gittiler. Hürriyetin ilanı ile yeniden ışıkları beklendiği zaman ise pek az istisnai artık onlar eski hayallerinin melikesi olan sanat ve edebiyata karşı bir ilgisizlik bulutuna bürünmüştür. Bunu söylemekle bizden evvel gelenlere itiraz arzusunda değiliz. Zira onların edebiyatımıza ettikleri hizmeti takdir etmemek herhalde değer bilmezlik olur. Biz onlara geçmişteki çalışmaları için teşekkür ile hal ve istikbale bakacağız.
İşte bu istikbale bakmak azim ve niyeti ile Fecr-i Ati teşekkül ediyor. Fecr-i Ati azası kendilerine herkesten ziyade edebiyatsever ve kararlı olmaktan fazla bir kıymet ve ehemmiyet atfetmek cesaretini almamakla beraber temelini attıkları müessesenin bu ilim ve edebiyat çölü içinde yemyeşil bir gölge olmasını bekleyerek şimdilik Avrupa’daki emsalinin küçük bir numunesini temsil ve göstermesine çalışacaklardır. Lisanın, edebiyatını, sosyal ve edebi ilimlerin ilerlemesine hizmet etmek, ayrı ayrı şurada burada gelişen istidatları sinesine toplayarak bir araya gelmenin hâsıl edeceği kuvvetle olgunlaşmaya, düşüncelerin çatışmasının parlatacağı hakikat şemsiyesiyle düşünceleri aydınlatmaya çalışmak: İşte Fecr-i Ati’nin büyük gayesi ve isteği.”
(Kısaltılmıştır)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder